25. Dönem TBMM’si açılırken
Fotoğraf: Envato
Dün, TBMM Genel Kurulu, 7 Haziran’da yapılan 25. dönem milletvekili genel seçimlerinin ardından Parlamentoya giren milletvekillerinin “yemin etmeleri” için toplandı. Vekiller yeminlerini edip “milletvekili olma” sürecini tamamladı.
Meclis, en yaşlı milletvekili olarak CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal başkanlığında toplandı. Yeni TBMM Başkanı seçilinceye kadar da Baykal, Meclis Başkanlığını sürdürecek.
Ancak önceki gün CHP’de başlayan “CHP’nin TBMM Başkanı adayı kim olacak?” tartışmasında Baykal’ın kendisini öne atarak, CHP’nin tek adayı olarak TBMM Başkanlığına aday gösterilmesinde ısrar ettiği ortaya çıktı. Nitekim dün de Baykal’ın Kılıçdaroğlu ile bir kez daha görüşerek isteğini ısrarla tekrarladığı belirtiliyor. Ama Kılıçdaroğlu-Baykal görüşmesinden sonra Baykal, “Mikro değil makro sorunların görüşüldüğünü” söyledi. Ki, bundan da Baykal’ın; “Koalisyonla ilgili görüştük, benim Meclis başkanlığım da bu makro soruna bağlı” dediğini anlayabiliriz.(*)
‘NASIL BİR KOALİSYON’ SPEKÜLASYONUNA DEVAM
Baykal’ın ısrarına bakınca, Baykal’ın bir CHP-AKP koalisyonunu kuvvetli gördüğü, bu yüzden de ömrünün son deminde bir de TBMM Başkanı olabileceğini umduğu anlaşılıyor.
Elbette ilk gününde Meclisin gündemi, “Hükümetin nasıl kurulacağı”, “Nasıl bir koalisyon olabileceği, olması gerektiği” idi. Ve bugüne kadar medya üstünden yapılan “koalisyon kurma-yıkma” tartışmalarının devamı olarak sürdü. Ama en azından 28 Haziran-2 Temmuz arasında seçilmesi beklenen TBMM başkanının seçilmesine kadar koalisyonun nasıl şekilleneceğine dair spekülasyonu aşan bir tahminde bulunmak zor görünüyor.
REZA ZARRAB’A ÖDÜL!
Ama, son birkaç gündür siyaset tartışmalarının üst sırasına yükselen Reza Zarrab’a Türkiye İhracatçılar Meclisinin (TİM) “yılın ihracatçısı ödülü” vermesi, daha da önemlisi bu ödülün de Zarrab’a Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci tarafından “takdim edilmesi”ydi!
Eleştirinin ana iddiası ise, “Zarrab gibi 17-25 Aralık Rüşvet, Yolsuzluk ve Kara Para skandalının baş aktörlerinden olan bir kişiye Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanının nasıl ödül verdiği” idi.
Bakan Zeybekci, bu “ödül vakası”nı, “Bahsi geçen şirket, sektöründe birinci olmuş. O ana kadar da bunu bilmiyorduk, bilseydik ne olurdu bilmiyoruz. Ben Ekonomi Bakanı olarak ilk kez gördüğüm bir şahıstan, vicdanen de rahatsız olmadım” diyerek sıradanlaştırdı ve böyle bir ödül vermekten vicdanen bir “rahatsızlık duymadığını” açıkladı. Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş ise, “Keşke bize daha önceden kime ödül vereceğimizi söyleselerdi. O karenin içinde yer almak istemezdim” diyerek “vicdanen rahatsızlığını” ifade etti. Ve iki gündür tartışma, “Böyle birisine ödül nasıl verilir?” üstünden yürüyor.
İYİ Kİ ÖDÜL VERİLMİŞ!
Zeybekci’nin “rahatsız olmaması”nın, Kurtulmuş’un “rahatsız olmasının”nın elbette siyasette bir karşılığı var. Ama burada asıl sorun ve Türkiye’nin yakın geçmişi ve geleceğine dair sorulması gereken soru, “Zarrab’ın ve onunla bağlantılı bakanların ve yakınlarının hem TBMM Soruşturma Komisyonu hem de yargıda, ‘Atanmış’ savcılar tarafından nasıl aklandığı”dır. Ki, bu aklama-paklama” işi, Numan Kurtulmuş’un da başında bulunduğu AKP grubu ve hükümetinin girişimleri sonucu olmuştur! Bu gerçek görülmeden, ne bu ödül töreninin ne de Zeybekci ve Kurtulmuş’a dair söylenenlerin bir anlamı olabilir. Bu yüzden de yeni Meclis açılırken, bu tartışmanın çıkmış olması olup biteni anlamak isteyenler için hayırlı olmuştur. Hani insanın; “İyi ki Zarrab’a ödül verilmiş!”, “İyi ki bu ödül tam da koalisyon tartışmaları yapılırken verilmiş!” diyesi geliyor.
Çünkü “Böyle bir adama nasıl ödül verilir?” sorusunun yanıtı, “günün anlamı ve önemi” üstünden bakıldığında; “Nasıl bir hükümet, nasıl bir koalisyonun istendiği” ile doğrudan bağlantılıdır.
‘NİÇİN BİR KOALİSYON’ SORUSU ASIL YANIT BEKLEYEN SORUDUR?
Bu yüzden Zarrab’la ilgili tartışma, “Niçin bir hükümet, niçin bir koalisyon?” sorusuna bağlanmaktadır.
Örneğin yeni Meclis ve bu Meclise dayanarak kurulacak koalisyon hükümeti;
* Yolsuzluk, rüşvet ve kara para skandalının soruşturulmasını Mecliste yeniden başlatabilecek midir; yargının yeniden harekete geçmesi için üstüne düşeni yapabilecek midir?
* Çözüm süreci ve ona bağlı olarak Kürt sorununun demokratik çözümünün gerektirdiği Kürtlerin statükosunun belirlenmesi (Ana dilde eğitim, bölgesel özerklik…) konusunda Anayasal ve yasal düzenlemeleri yapmak için gerekli girişimleri yapabilecek midir?
* Laiklik, inanç özgürlüğü ve buna bağlı Diyanetin kaldırılması, din derslerinin zorunlu ders olmaktan çıkarılması, özel yaşama müdahalelerin önlenmesine …dair anayasal ve yasal düzenlemeleri yapmayı programına alacak mıdır?
* İşçilerin, emekçilerin insanca yaşamasını sağlayacak, grev ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmak için gerekli düzenlemeler yapmayı programına alabilecek midir?
* Kadınların, gençlerin talepleri ne ölçüde bu koalisyon hükümetinin programına alınacaktır?
* Türkiye’nin bölgedeki halkların kardeşleşmesi, emperyalistlerin bölgeyle müdahalelerinin önlenmesi, MİT TIR’ları ile ilgi ortaya çıkan gerçeklerin takipçisi olabilecek mi; bölgedeki İslamcı terörist odakların faaliyetlerine karşı bölge halklarının laik ve demokratik bir Ortadoğu talebi konusuna dış politikada gerekli dönüşümü gündemine alacak mıdır?
* Uluslararası güçlerin ve uluslararası sermayenin bölgedeki hareketlerini kısıtlayan politikalar geliştirme ve halktan yana ekonomi politikalar için bir tutum, inisiyatif alabilecek midir?
BU MECLİSTEN BEKLENEN HÜKÜMET ÇIKARI MI?
Sorular çoğaltılabilir ama mevcut Meclis bileşimi ve olası koalisyon seçenekleri dikkate alındığında, “Bu Meclisten böyle önemli sorunların çözümünü programına alacak bir Hükümet çıkar mı?” sorusu en büyük soru olarak karşımıza çıkar.
Ve bu sorunun bugün olumlu bir yanıtı yoktur!
Bu yüzden Meclis içindeki ve dışındaki demokrasi güçlerinin kendi mücadele programları, halkların emekçilerin talepleri doğrultusundaki mücadelesinin belirleyici olduğu gerçeği 7 Haziran seçiminin sonuçlarının en önemli dersi olarak ortaya çıkmıştır.
TBMM 25. dönem çalışmalarına başlarken, Türkiye’nin demokrasi güçleri ve halklarının kendi taleplerinde ısrar eden bir mücadele çizgisinde yürümeyi yeniden anımsaması önemlidir. Asıl geleceği kuracak olan, ülkenin sorunlarını çözecek olan anahtarı da budur.
(*) Baykal’ın çıkışlarını ve manevralarını, seçimden hemen sonra Erdoğan’la yaptığı görüşmeden sonraki tartışmalarla bağlantılı olarak değerlendirmek gerekir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00